Ana içeriğe atla

NASIL PSİKOLOJİ / TIP / MÜHENDİSLİK KAZANDIK ? ZORLUKLARI AVANTAJA ÇEVİRMEK !


Merhabalar :)

Bugün sizlerle çok özel bir yazı paylaşmak istiyorum; benim ve arkadaşlarımın hikayesi.

Eski takipçilerimdenseniz  biliyorsunuz, 2 senedir Çelikel Eğitim Vakfı bursiyerlerinden birisiyim. (Çelikel Eğitim Vakfı ile ilgili ayrıntılı bilgi edinmek için burayı tıkayabilir ya da yazının sonundaki linklere bakabilirsiniz. )
Sık sık dile getirdiğim gibi, Çelikel Eğitim Vakfı ile tanışmam üniversite hayatımdaki en büyük şanslarımdan birisi, yaklaşık 2 sene önce kendime verdiğim "üniversite yıllarımı en verimli şekilde değerlendirebilme" sözümü tutmama, İstanbul'a daha da çok bağlanmama, toplumun büyük bir kesiminden farklı olarak gerçekten idealleri olan ve topluma faydalı insanlar olmak için çabalayan kişilerle tanışmama yardımcı oldu.
Geçen sene, Çelikel Eğitim Vakfı- EGAP Akran Danışmanlığı Projesi kapsamında Samsun/Rıdvan Çelikel Fen Lisesine gitmiş ve oradaki 11. ve 12. sınıf öğrencileriyle üniversite sınavına hazırlık dönemi tecrübelerimizi paylaşmıştık. (Buradan o günkü duygu ve düşüncelerimi anlattığım posta ulaşabilirsiniz, hala o günün hayatımdaki en güzel günlerden birisi olduğunu düşünüyorum.)
Bu sene de aynı etkinliği mezun kıvılcımlarımızdan birisinin tavsiyesi ve desteğiyle İstanbul/Behçet Canbaz Anadolu Lisesinde gerçekleştirdik.

Aslında bu etkinliğin asıl amacı "üniversiteyi kaç soru çözerek, kaç saat ders çalışarak" kazandığımızı anlatmak,öğrencilerden de  bunu beklemek değildi. Asıl amaç, yaşadığımız zorluklara rağmen kendimizde nasıl devam etme motivasyonu bulduğumuzu, takıldığımızda nasıl tekrar ayağa kalktığımızı yani "zorlukların aslında başarısızlık için bahane değil, motivasyon kaynağı olduğunu" vurgulamaktı.

Lafı daha fazla uzatmadan sizlerle kendi hikayemi ve hepsi birbirinden azimli, başarılı ve yaşadıkları zorluklara rağmen çok güzel sonuçlar elde etmiş olan arkadaşlarımın hikayelerini paylaşmak istiyorum, Lütfen yazıları okurken; kimliklere, sıralamalara değil de verilmek istenen mesaja odaklanalım, bazı arkadaşlarım çok haklı olarak isimlerini paylaşmamı istemediler, saygı duymanızı ve kimlikleri ile ilgili soru sormamanızı rica ediyorum 💗

O zaman hadi en yakından tanıdığınız kişi olan benim hikayemle başlayalım :))

Merhaba,


Ben Nisanur. İstanbul Üniversitesi Psikoloji bölümü 2.sınıf öğrencisiyim. 21 Haziran 1998 tarihinde Adana’da doğdum, liseye kadar orada yaşadım; aslen Mersinliyim.


Liseye başladıktan 3 hafta kadar sonra babamın tayini çıktı ve Mersin’e taşındık. Liseye başlamak zaten yeterince stresli bir süreç; yeni arkadaşlar, dersler, yeni bir ortam… Ben buna ek olarak bir de şehir değiştirince başlarda baya bir adaptasyon sorunu yaşadım.O zamanlar 9. Sınıfın sonunda istediğimiz bölüme göre alan seçiyorduk ama ben henüz kendime bir hedef belirlememiştim. Aslında bu, 15 yaşındaki bir insan için çok doğal çünkü o yaştaki bir insanın kesin olarak “ben bu mesleği istiyorum, kesinlikle şu bölümü okumalıyım!“ demesi çok zor. Çünkü meslek seçimi bir insanın hayatında vereceği en önemli kararlardan bir tanesi ve kişinin kendini mümkün olduğunca iyi tanıyarak bu kararı vermesi gerekiyor. Bakın mesela, ben şu anda 20 yaşındayım ve hala her gün kendimi biraz daha keşfediyor, nelerden zevk alıp almadığımı, nelere yeteneğim olduğunu görüp her günden yeni bir şeyler öğreniyorum. O yüzden bence henüz geleceğe yönelik “net” bir hedef belirleyemediyseniz kendinize kızmayın, siz de bulacaksınız, sadece kendinizi iyi tanımanız ve bıkmadan nereye ait olduğunuzu aramanız lazım. Ben öyle yaptım, size çok büyük kararsızlıklar sonucu Psikoloji okumaya nasıl karar verdiğimi anlatayım;

Az önce dediğim gibi, liseye başladığımda yeni bir şehre taşınmıştık, alışmam zaman alıyordu buna ek olarak bir de alan seçmem gerekiyordu, ben de o dönemlerde üzerinde fazla düşünmeden, çevremin etkisiyle “sayısal” seçmeye karar verdim. Sayısaldaydım ama fizik, kimya gibi derslerden nasıl bunaldığımı size anlatamam arkadaşlar, sürekli kendimi sorguluyordum, her derste hocalara “bunlar gerçek hayatta ne işime yarayacak, öğrendiklerimi nerede kullanacağım? “ diye soruyordum. Ama diğer taraftan edebiyat, coğrafya gibi derslere çok ilgiliydim, bu dersleri sanki hocalarımla karşılıklı sohbet ediyormuşuz gibi zevk alarak dinliyordum. Bu şekilde bir senem geçti ve o senenin sonunda beni yakından tanıyan insanların da önerileri üzerine eşit ağırlığı araştırdım ve sonrasında eşit ağırlığa geçmeye karar verdim.O zamanlar net bir hedefim yoktu çünkü dediğim gibi, kendimi yeterince tanımıyordum. Bunu fark ettikten sonra ne yapabilirim diye düşünmeye başladım, nasıl bir ortamda çalışmak istediğimi, neleri sevdiğimi düşündüm.

Ben, kendimi bildim bileli hep çevremdeki insanları gözlemlemeyi, davranışlarının sebeplerini anlamaya çalışmayı çok sevmişimdir yani biliyordum ki hangi mesleği seçersem seçeyim hep insanlarla iletişim halinde olmam, kendimi yenilemem ve teoride öğrendiğim bilgileri pratiğe dökebiliyor olmam lazım. Ayrıca, belki bilenleriniz vardır; Psikoloji’nin Amerikan Psikiyatri Birliği tarafından açıklanmış 56 farklı alt dalı var yani Psikoloji okuyan bir kişi mezun olduktan sonra bunların herhangi birine yönelme şansına sahip. Bu, Psikoloji seçmemin en büyük etkenlerinden bir tanesiydi çünkü böylelikle üniversitede olduğum 4 sene boyunca kendimi izleyip hangi alanda ilerleyeceğime karar verme şansım olacaktı.

Bölümde geçirdiğim 2 senenin sonunda, doğru bir karar verdiğimi görüyorum ve bu beni gerçekten çok mutlu ediyor ama yanlış tercih yapmış da olabilirdim, eğer öyle olsaydı da istediğim bölümü kazanana kadar pes etmeden elimden geleni yapardım çünkü biliyorum ki hepimizin yalnızca bir tane hayatı var ve istemediğimiz şeyleri yapmak, istemediğimiz yerlerde bulunmak için çok kısa, değerini çok iyi bilmemiz gerekiyor.Kendini tanımak ve bu doğrultuda bir hedef belirlemek – ya da en azından bir çerçeve çizmek- bana kalırsa tüm sınava hazırlık sürecinin en önemli kısmı çünkü insan eğer varacağı noktayı biliyorsa yola azimle devam edebilir, hedefinizi bilmek size çalışma motivasyonunu sağlayacak olan temel etken.

Evet sınava hazırlanmak çok uzun, yorucu bir süreç. Bu süre zarfı içerisinde yeri gelecek en yakın arkadaşınızla-ailenizle aranız bozulacak, yeri gelecek çok üzücü şeyler yaşayacaksınız ama geri kalan hayatınız için, hayaliniz için tüm bunları bir kenara koyup o masanın başına oturmanız lazım. Bu yüzden daima motivasyonunuzu yüksek tutmaya, hayallerinizi aklınıza getirmeye ve sizi motive eden insanlarla bir arada olmaya çalışın. Bunlar, hedefinizi unuttuğunuzda hatırlamanıza yardımcı olacaklardır.


Biraz da 12.sınıftan, sınava nasıl hazırlandığımdan bahsedeyim size;

Şöyle bir gerçek var ki normalde düzenli ders çalışan bir insan bile olsanız, sınava yönelik olarak çalışmak çok ayrı bir şey. İnsan, üzerinde çok daha fazla baskı hissediyor, çok daha kolay bir şekilde “bu sene olmayacak, başaramayacağım...” gibi umutsuzluklara kapılabiliyor.

Benim özellikle YGS sürecim çok stresli geçmişti, aslında iyi hazırlandığımı düşünüyordum ama sınav anında birdenbire aşırı heyecan yaptım, süreyi yetiştiremedim hatta bir ara gözüm kararmaya, elim titremeye falan başladı. O an bıraktım kalemi, kapattım gözlerimi ve dedim ki kendi kendime “tamam Nisa, heyecan yapman çok normal ama şu anda bırakırsan, pes edersen aylardır verdiğin tüm emeklerin boşa gidecek, en azından elinden gelenin en iyisini yap ki şu kapıdan çıktığında için rahat olsun.” Bu şekilde kendimi rahatlatıp sınavımı bitirdim.

O sene sıralamalar çok değişmişti, ben 30 binlerde bir sonuç beklerken 60 binde olduğumu öğrenmiştim. Sonucu öğrendiğim günü tamamen ağlayarak geçirdiğimi hatırlıyorum, hayal kırıklığına uğramıştım ama ertesi sabah uyandım, dedim ki “ tamam, sonuç istediğim gibi değil ama şu anda bunu değiştirmem imkansız, hala zamanım var ve bu süreyi nasıl en verimli şekilde değerlendirebilirim ki 60 binlerdeki sonucumu ilk 10 bine çekebileyim?”

Tam yılın bu zamanlarıydı ( Nisan-Mayıs gibi ) ve havalar yavaş yavaş ısınmaya başlamıştı, yaz geliyordu. Hayatının yarısı, Akdeniz’de sınavlara hazırlanmakla geçmiş bir insan olarak sıcak havanın çalışmayı nasıl etkilediğini çok iyi biliyorum, bazen arkadaşlarımla ders çalışmak için tek kriterimiz odada klima olması oluyordu,bazen sırf hava daha serin diye gece ders çalışıyorduk, böyle şeyler insanı etkiliyor illa ki yani. Ama bu noktada önemli olan ne biliyor musunuz?

Planlı çalışmak ve kendinize uygun çalışma yöntemlerini biliyor olmak.

Çünkü planlı çalıştığınız zaman hem kendinize ayıracak vaktiniz oluyor hem de konu yetiştirme sıkıntısı yaşamamış oluyorsunuz. Bu yüzden bu konunun çok önemsenmesi gerektiğini düşünüyorum.
Ben YGS’den sonraki 2-3 ayımı bu şekilde çalışarak geçirdim ve 60 bindeki sıralamamı 7 bine çekebildim. Sıralamam istediğim bölüm için yetiyordu ve bunun tercih sürecinde insana verdiği rahatlığı size anlatamam arkadaşlar, tüm sıkıntılarınıza değiyor emin olun. Umarım hepiniz bu duyguyu yaşarsınız:))


Üniversite, iyi değerlendirmeyi bilen bir kişi için liseden, ilkokuldan çok farklı bir yer. Özellikle de aileden uzakta, büyük bir şehirde okumak başta özgüven olmak üzere kişiye çok şey katıyor.Ben 2 sene gibi bir süre içerisinde bile çok farklı sivil toplum kuruluşlarında gönüllülük yapma, çeşitli projelere katılma ve yine bazı projeler kapsamında iki kez yurt dışına çıkma fırsatı elde ettim. Tüm bu deneyimlerin hepsi yeni insanlar tanımamı, yeni bakış açıları kazanmamı ve en önemlisi kendimi keşfetmemi sağladı, sağlıyor.

Emin olun ki güzel bir şehirde istediğiniz bölümü okumak kendinize yapabileceğiniz en büyük iyiliklerden bir tanesi.


Gerçekten istedikten ve azimle, sabırla çalıştıktan sonra yapamayacağımız hiçbir şey yok arkadaşlar yeter ki pes etmeyelim, sonuna kadar götürelim.

Beni dinlediğiniz için hepinize çok teşekkür ederim.


Nisanur El

Şu anda Çapa Tıp Fakültesi 2.sınıf öğrencisi olan ve ben de "tıp okuyan insan sosyal olamaz" ön yargısını okul dışında yaptığı birbirinden güzel,faydalı aktivitelerle kıran, geleceğin en başarılı cerrahlarından birisi olacağına adım kadar emin olduğum arkadaşım, Mustafa Kemal'in, aslında bize engel olduğunu düşündüğümüz her koşulun, pes etmediğimiz takdirde birer fırsata dönüşebileceğini vurguladığı inanılmaz hikayesini paylaşmak istiyorum sizinle;


Herkese Merhaba! 

 Ben Mustafa Kemal. Umarım, anlatacaklarımdan hayatınızda yer edecek, geleceğe olan umudunuzu artıracak fikirler edinirsiniz. İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi sizin bildiğiniz adıyla Çapa Tıp Fakültesi 2. sınıf öğrencisiyim. Bursalıyım. 2 kardeşiz, bir de ablam var. Ablam PDR mezunu, şu an İnegöl’de Rehber Öğretmen olarak çalışıyor. 

Üniversiteden önce Bursa’nın İnegöl ilçesinin küçük bir köyünde yaşıyordum. Ailem hala orada yaşıyor. Yaşadığım köy, ilçeye 45 dk uzaklıkta ve köyümde sadece ilköğretim ve ortaöğretim eğitimi veriliyor. Tarımla geçimini sağlayan küçük bir köy. Anasınıfından itibaren yani 13 yıl boyunca İnegöl’de yani ilçede eğitimime devam ettim. Her gün, belli saatlerde kalkan otobüslerle bazen yolda kalarak, biraz kazalı  45 dakikalık yolu çekerek okuluma gittim. Lisede ise puanım yüksek olmasına rağmen ailemin de isteği üzerine ve onlardan ayrı kalmamak için İnegöl’de lise okumaya karar verdim ve İnegöl Mediha-Hayri Çelik Fen Lisesi’ne yerleştim. Okulum İnegöl’ün başka bir ucunda bulunuyordu. Köyden kalkan otobüsler ise belli bir durakda durduğu için sabah 45 dakikalık yoldan sonra 25-30 dakika daha yol yürüdükten sonra okula ulaşıyordum. Akşam da aynı yolu yürüyüp köyüme otobüsle dönüyordum. Şu an, bunları anlatırken bile, nasıl katlanabildiğimi sorgulamaktan kendimi alamıyorum. Ama bugün buralara gelmemde o yürüdüğüm yolların, o yorgunluğun katkısı olduğunun farkındayım. İyi ki, o yolları yürümüşüm 

Lisemin ilk iki yılı okul sınavlarından iyi not almak için çaba gösteriyordum. Okulum Fen Lisesi olduğu için beni anlayabileceğinizi düşünüyorumFen yoğunluklu dersler vardı ve beni oldukça yoruyordu. Ben, hala 10sınıfın sonunda Üniversite sınavlarının çok da farkında olmadan eğitimime devam ediyordum. 11. sınıfta Üniversite sınavlarının  bilincine ancak vardım.   Hayatla ilişkimi kesmeden, sadece ders çalışmak için yaşayan bir insan olmadan ancak gerekli disiplini de göstererek çalışmaya gayret ettim. Bana uygulanan çalışma programlarını, ‘“Şkadar çalışmalısın, bu konuları şu zamana kadar bitirmelisin.”li konuşmaları dikkate almadım. İnsanı en iyi kendisinin tanıyabileceğini savunuyorum. Bu yüzden, eksik olduğum konular  ve geliştirmem gereken alanlar doğrultusunda, çalışma düzenimi keşfettim, çalışma programımı kendim oluşturdum, kendime hedefler koydum. İnsanların endişe veren ve olumsuz konuşmalarına hiç kulak asmadım.  Benimle çalışma düzenim ve programım hakkında önerilerini paylaşanları da  onların da mantıklı birer çözüm olabileceği ihtimaliyle cebimde tuttum Aslına bakarsanız 1-1,5 saatlik yoldan sonra, bırakın masaya oturmayı yemek yemeye mecalim kalmıyordu. Byüzden eve geldiğim gibi uyuyup ders çalışmak için gece kalkıyordumSabah 4 gibi yatıp 2 saat daha uyuyup okula gitmek için yeniden kalkıyordum. Bu arada, kimseye, bu çalışma sistemini tavsiye etmiyorum. Ben bunu zorunlu olduğum için uyguladım. Siz de kendi yaşam (yurtta kalıyorsanız yurt, evde kalıyorsanız ev) şartlarınıza göre kendi sisteminizi ayarlayabilirsiniz

 YGS vakti geldi.  girdim, Okuldaki deneme sınavlarında sıralamam hep orta düzeydeydi ve kimse benden YGS’de 945. olmamı beklemiyordu. Bu başarımın altında ne mi yatıyor? Sınav süresince koruduğum sakinliğim, endişeye kapılmadan ve heyecanımı kontrol ederek sınava devam etmem. Öyle ya, o güne kadar sınava hazırlanmak için elimden gelen tüm çabayı göstermiş, kendime belirlediğimi hedefler doğrultusunda azimle çalışmıştım. YGS’de Türkçe’yi 1 saattancak bitirdim. Babam Türkçe Öğretmeni ve dolayısıyla bunu söylerken utanıyorum.    Türkçe’yi ancak 1 saatte bitirmeme rağmen, endişelenmeden sınavı tamamladım. Netlerim, sizin şu anki sınav sisteminize uygun olmasa da; 160 sorudan 142 net yapmıştım. LYS’de ise 2444. olarak sınav sürecimi tamamladım. Tercih zamanım geldiğinde Çapa’yı yazıp İstanbul’a gitmeyi düşünüyordum. Babam ise Uludağ Üniversitesini okumamı çok istiyordu ve bu konuda çok ısrarcıydı. Hayatımdaki kafamın en karışık olduğu dönem bu dönemdi diyebilirim. Aile çok önemli bir faktör.Ama ben ne zaman kendi ayaklarımın üstümde durabilmeyi öğrenecektim, ailemin her an desteği olmadan tek başıma yaşamayı ne zaman deneyimleyecektim?   Ailemle ilk defa bu kadar ters düşmüştüm. Aslına bakarsanız, lise hayatımda da her zaman yurtta kalan arkadaşlarıma özenmiştim. Onların, ailelerinden uzak kendi ayakları üzerinde durabilmelerine hayrandım. Bu yüzden, artık kendi kararımı vermeliydim ve ailemden uzakta yaşamayı deneyimlemeliydim.

 İlk tercihime Çapa’yı yazdım ve  yerleştim. İnanır mısınız bunun için zerre kadar pişman değilim! Şu anda İstanbul’da bir devlet yurdunda kalıyorum. İstanbul’un kalabalığı ilk geldiğimde beni çok korkutmuştu. Sonuçta Bursa’nın küçük ve samimi bir köyünden geliyordum. Kimsenin birbirine selam vermemesine, herkesin her dakika bir yere koşuşturmasına alışmam zaman aldı. Bana, şimdiden çok şey kattı İstanbul… Pek çok insan tanıdım, ailemden uzakta tek başıma yaşayabilmeyi paramı/harçlığımı kontrol edebilmeyi öğrendim. Çelikel Eğitim Vakfı’yla tanıştım ve sanırım İstanbul’da kazandığım en büyük değer Çelikel Eğitim Vakfı’dırÇelikel Eğitim Vakfı vesilesiyle de sizinle bugün tanışma fırsatı buldum ve çok mutluyum. Babam ise Uludağ Üniversitesi’nde Tıp okumam konusunda ısrarcı olduğu için şu an oldukça pişman.  

Peki neden Tıp seçtim?

 Bence, bir insan ne seçeceğine karar veremiyor ya da ne seçeceğinden emin değilse; önce ne seçmemesi gerektiğine karar vermeli ve nasıl mutlu olacağına… Ben de bunu yaptım.  Nasıl mutlu olabilirdim? Eğer, çalışma alanımda, insanlarla daha sık iletişim kurabilirsem mutlu olurdum. Benim için mutluluk başkalarına yardım edebilmekti. İnsan mekanizmasını merak  ediyordum. Babaannemin hastalık sürecinde doktorları gözlemlemiş ve “Ben böyle olmayacağım, hasta insanlara bu kadar kaba davranmayacağım.” diyerek Tıp okumaya karar vermiştim. Mühendisliğe ilgim ve yeteneğim olmadığının farkındaydım. 

Peki şu an mutlu muyum?

 Aslında bu soruyu her gün sorguluyorum. Çünkü, sınavların zorluğu sizi oldukça yoruyor. Ancak buralara gelmek için gösterdiğim emek, verdiğim zaman ve buraya geldiğimde kazandıklarımı düşününce mutlu olmam gerektiğini kendime hatırlatıyorum.

Peki gelecek hedeflerim ne?

 Babaannemi beyin rahatsızlığından kaybettiğimiz ve bu hastalığın genetik olduğunu bildiğim için küçüklüğümden beri Beyin Cerrahı olmak istiyorum. Hedefim; sadece hastalara tedavi uygulayan bir Hekim olmak ya da  kendimi sadece tıp alanında geliştirmek değil.Çünkü artık hayata kalıcı bir iz bırakabilmek ve geleceğimizi tasarlamak için sadece tek bir alanda yetkin olmak yetersiz. Sizler de biliyorsunuz, Çelikel Eğitim Vakfının üzerinde fazlaca durduğu bir konu var: Dijitalleşme ve Endüstri 4.0. Bu, hepimizi ilgilendiren bir konu. Çok yakınımızda olan bu dönem artık insan gücünü bir kenara bırakma sorunsalıyla bizi karşı karşıya getiriyor. Bu yüzden kendimizi olabildiğince başka alanlarda, disiplinlerde ve teknoloji ile tıp alanının kesişiminde geliştirmeniz gerekiyor. Ben de kendimi farklı alanlarda da geliştirmiş bir Hekim olma isteğiyle bol bol okuyor, araştırıyor ve atölyelere/seminerlere/konferanslara katılıyorum.  

Üniversite hayatı, yaşamınızda çok özel bir dönem olacak. Bu dönemi istediğiniz bir üniversitede, istediğiniz bir şehirde, istediğiniz bir bölümde deneyimlemek için üniversite sınavlarına hazırlık süreciniz çok önemli. 

Size ne önerebilirim?   

Önce sakin olun. Geçmiş geçti, gelecek henüz gelmedi, elinizde sadece bugününüz var. Sakin olup, geçmişin pişmanlığını, geleceğin endişesini bir kenara bırakın. Ne istediğinizi düşünün, gelecekte ne yaparsam, nasıl bir alanda çalışırsam mutlu olurum sorusunu kendinize yanıtlayın. İstediğiniz şeyi sürekli hayal edin. Gece yattığınızda bu hayalinizi sürekli hatırlayın. Hayalinizin önündeki engelleri ortadan kaldırın. Hayalinizin önündeki en büyük engel sizsiniz. O yüzden bu engelleri de kaldırabilecek tek kişi sizsiniz.  

Sisteminiz değişti, biliyorum. Emin olun değişen sadece sistemin ismi ve bazı ufak değişiklikler. Yine bir sınava gireceksiniz ve belli sıralamalarla geleceğiniz için bir adım atacaksınız. Emin olun; rakiplerinizden çok daha şanslısınız.Ben lisedeyken böyle imkanlarım hiç olmamıştı. Bu yüzden kendinizi özel hissedin. ‘Ben yaparım, ben başarabilirim. Kendime uygun bir çalışma programı ile zorlandığım derslerde de iyi netler çıkarabilirim.” diye kendinizi cesaretlendirin. 

Beni dinlediğiniz için çok teşekkür ederim. 

Şimdi de babasının bir cümlesini kendine motivasyon kaynağı edinip üniversite sınavında çok güzel bir derece elde etmiş, çevresindeki baskılara rağmen bir kadın olarak ve tüm zorluklara meydan okuyarak mühendislik okumaya karar vermiş olan sevgili arkadaşım Elif'in bana inanılmaz ilham veren ve sizi de etkileyeceğine inandığım hikayesini  paylaşmak istiyorum;

Merhaba Arkadaşlar, 

Ben Elif ,

İstanbul Teknik Üniversitesi Elektronik Haberleşme Mühendisliği öğrencisiyim. Karabük ilinin bir köyünde dünyaya geldim. Doğduğum evde de büyüdüm. Babam esnaftı, şu an emekli oldu. Annem ev hanımı ve aynı zamanda çiftçilik yapıyoruz. İneklerimiz tavuklarımız var. 3 kardeşiz.

İlkokul 3. sınıf en güzel yıllarımdan biriydi çünkü aile olarak hep birlikteydik. Ben 4.sınıfa geçtiğimde ablam lise eğitimi için Karabük’e gitmişti.  Sonraki yıl abim de lise eğitimi için gitti. 5. sınıfta evde tek kalmıştım. Okuldan geldiğimde, annem, inekleri gütmek için çayırda oluyordu. Ben de genellikle onun yanına gidiyordum. Bu dönemde, ayrıca can sıkıntısından sanırım, ders çalışırdım; tabi o zamanlar ilçede akademik başarı açısından birinciydim. İldeki genel sınavlara girerdim, onlara hazırlanırdım. 5. sınıfta bilirsiniz devletin bursluluk sınavları oluyordu, ona hazırlanıyordum bunun yanı sıra dershanelerin sınavlarına da giriyordum. O sıra sadece kendimi denemek için Türk Eğitim Derneği’nin de sınavına girmiştim. Tam eğitim bursu hakkı kazanmıştım. İlk başta bu düşünce beni çok korkutmuştu. Çünkü bu aslında ortaokul ve lise eğitimini özel bir okulda okuyacağım anlamına geliyordu ve burada yatılı okuyacaktım. Daha 10 yaşındaydım ve fiziksel anlamda da çok küçüktümGitmeyi kabul etme kısmına gelirsek ise şöyleydi; her ne kadar gözümde çok korkunç bir yer olarak canlansa da ve 10 yaşında yatılı okula gitmem gerekse de; zaten her türlü 3 yıl sonra lise için gideceğimi biliyordum. Köydeyiz ve kolejde okuma şansım var. Aynı şansı bir daha yakalayamayabilirdim. Çok büyük bir fırsattı benim için. 

Babam “Gitmek istiyor musun?” diye sorduğunda; evet dediğim anı bile hala hatırlıyorum. Sonra tabi yüz yüze mülakatlar, elemeler oldu. 22 Ağustos’ta okula gittik yerleşmek için. Çünkü önceden bir İngilizce eğitiminden geçmemiz gerekiyordu. Odalar 6 kişilikti. Benimle yaşıt 10 kişi falan vardı. 5-6 kişi de üst sınıf. odamdakilerle tanıştığımda çok şaşırmıştım. Çünkü ben hepsinin benim gibi Karabüklü hani en fazla Kastamonulu olmasını bekliyordum. Ama aksine tek Karabüklü bendim. Aydın’dan, Muğla’dan, İstanbul’dan gelmişlerdi sırf bu okulda okumak için. 

Bizimkiler gidene kadar ağlamamıştım annem üzülmesin diye. Ama yalnız kaldığımda daha fazla dayanamadım. Daha önce annesinden 2 gün bile ayrılmamış biri olarak o kadar zordu ki benim için. O ilk günkü ağlamam sadece bir başlangıçtı. Günlerce, aylarca hatta senelerce ağladım sanırım. İlk sene hayatımın en kötü senesiydi. Aile özleminin yanı sıra, oda arkadaşlarım tarafından dışlanıyordum. Onların istediği biri olmayı denesem bile olmuyordu. En basitinden dış görüşümle bile alay ediyorlardı. Bu sadece oda arkadaşlarım için geçerli değil sınıf arkadaşlarım için de geçerliydi. Tek iyi yanı sınıfımızın hepsi benim gibi bursluydu diğer sınıf ise tamamen ücretli öğrencilerden oluşuyordu. Sonraki yıllar ise sınıflar karışmıştı ve alay konuları da çeşitlenmişti bu yüzden. Tabi bunlar olurken, ben de annemi arayıp buradan gitmek istediğimi söylüyordum. Bir akşam benim ağlamalarım üzerine yanıma geldiler. Annem de ben ağladıkça ağlıyordu. Ardından babam dedi ki; “Ya burada okursun ya da köye gelip çobanlık yaparsın.” Tabi, ondan sonra bir toparlandım. Çünkü biliyordum. Zorunlu eğitime kadar ilçede okuyup, sonra eve gelip hayvanlara bakacak. Ardından da görücü usulü evlendirilecektim. Çünkü kuzenlerim dahil tüm çevrem öyleydi. Oldukça yavaş bir şekilde seneler ilerledi. Yaz tatillerinde yine köye gidiyor; ırgatlık döneminde çobanlık yapıyordum. Ama boşa geçirmiyordum da. Yanıma okuma kitabı alıp, onu okurdum. Günde bir kitap bitirdiğim zamanlar oluyordu.  

Derslere geldiğimizde ise, sorun, bu sefer de meslek seçimindeydi. Tüm öğretmenlerim ve ailem Tıp okumamı istiyordu. Onlar bunu dile getirdikçe karşı çıkıyor; istemediğimi söylüyordum. Aslında liseye kadar Tıp istediğimi söyleyerek biraz geçiştirmiştim ama liseye geldiğimizde artık bir karar vermem gerektiğini fark ettim. Okul Müdürümüz bir toplantı yaparak hedeflerimizi sormuş; ardından onları panoya asmıştı. Ben de oraya ODTÜ Elektrik Elektronik  Mühendisliği yazmıştım.

 Sınavlara hazırlık süreci geldi. 11. sınıfa geçtiğimiz yaz tatilinde bir sabah müdürümüz beni aramıştı ve ders çalışıp çalışmadığımı sormuştu hatta ödevlendirme yapmıştı. 11. sınıf bittikten sonra YGS kurslarımız hemen başlamıştı. Ben hiç dershaneye gitmemiştim, okuldaki kurslar bana yeterli geliyordu. Hangi kursa, dershaneye giderseniz gidin; asıl mesele sizde... 

Ben en önemli şeyin düzenli ders çalışmak olduğunu düşünüyorum, her şeyimi haftalık olarak planlardım. Çünkü, eğer bir planım / programım olmazsa; kararsızlık yaşar, sürekli konu değiştirip zaman kaybederdim. Kendimi bildiğim için, benim için en doğru olanın, haftalık bir çalışma programı olduğunu anladım.

 O yıl sadece 1 ay eve gidebilmiştim. Zaten o bir ayın başlangıcı bayramdı sonra da bizim ırgatlık dönemiydi. Her sene okuma kitabıyla gittiğim çayıra artık test kitabıyla gidiyordum. Bazen sadece bir test çözebiliyor; bazen de 300-400 soru çözebiliyordum. İneklerin yaramazlık durumuna göre, çözdüğüm soru sayısı değişiyordu. 😊 Hatta ardından eve geliyor; tarladan gelen ailem için yemek hazırlıyor ve yine test çözmeye çalışıyordum. Diğer tüm arkadaşlarım sahil kenarından fotoğraflar atarken ben inek güdüp ders çalışıyordum.O zaman düşündüğümde normal bir durumdu bu, ne garipsiyor ne de çok şikayet ediyordum.  

Ağustos ayı geldi; biz yine okula gelip YGS kursuna devam etmiştik. YGS yaklaştı, o yaklaştıkça deneme sınavları arttı. Günde 2-3 deneme oluyorduk ve o gün gelmişti. Sınav günü, kalkar kalkmaz, tuvalete gidip kusmuştum. Midem bulandığı için düzgün bir kahvaltı yapamamıştım. Sınav sabahı, arkadaşlarımın aileleri gelmişti. Bizimkiler yine hayvanlar yüzünden gelememişti. Arkadaşlarımı aileleri ile gördükçe içim burkulmuştuÇok ilginçtir ki, sınıfa geldiğimizde, artık heyecanım & stresim azalmıştı. Sakindim. Her sınavdan önce karnım ağrırken bu sefer ağrımıyordu. Üstelik sınav da çok zor gelmişti. Normalde çok rahat yetiştirdiğim halde Sosyal’i son 10 dakikada yapmaya çalışmıştım. Normal şartlar altında stresten baygınlık geçirmem gerekirken gayet sakin bir şekilde sınava devam etmiştim. 

YGS sonuçları açıklandığında 5 bininci olmuştum ve bu harika bir haberdi. Belki, hedefime ulaşamayacaktım. Ama hala daha şansım vardı. Daha da çok çalışmaya başladım. Kendime haftalık soru hedefleri koyarak planlar yapıyor; onları tamamlamaya çalışıyordum. Özellikle Milli Eğitim’in ders kitaplarını okuyarak çalışıyordum.

Tabi LYS yaklaştıkça heyecanım artıyor; enerjim, çalışma hevesim azalıyordu. Özellikle son hafta. Günde 3 deneme oluyorduk ve benim netlerim giderek düşüyordu. Matematik sınavına daha sakin girmiştim, o da istediğim gibi geçmedi. Sonuç olarak Matematik sınavını sağlıklı bir şekilde atlatmıştım. Bir hafta sonra ise Fen vardı. Fen daha iyi geçmişti ve tüm sınavlarım bitmişti

Sınavların bitmiş olmasının verdiği psikoloji çok daha güzeldi. Sonuçlar aslında beklediğimden kötü gelmişti. Çünkü; Feni kontrol edip Matematik’i kontrol etmemiştim. Önceki yıllarla kıyasladığımızda 1.000 küsür bir derece beklerken 2464. olmuştum.

Tercih dönemi başlamıştı. 4 yıllık hedefim olan ODTÜ Elektrik Elektronik önceki yıl 2400 ile kapatmıştı. Benim ODTÜ’ye girmem oldukça zordu. Bu hedef benim için çok ayrı bir şeydi. Herkes biliyordu. Hatta herkes ODTÜ’nün olacağını düşünüyordu. Çünkü ben bunu neredeyse 40 bin kere tekrarlamıştım. Yine de umutluydum.

 Tercihlerimi yaparken, asıl sorun, ODTÜ’den sonra ne yazacağım kısmıydı. Her zaman istediğim Elektronik Mühendisliği mi yoksa her zaman istediğim ODTÜ mü? İstanbul Teknik Üniversitesi Elektronik ve ODTÜ Bilgisayar arasında çok kararsız kaldım. Hala da acaba yanlış mı yaptım diye düşünüyorum.  Ama şu an buradayım, İTÜ’deyim. Şu an mutlu olduğum bir hayatım var. Aslında, burada, çok önemli bir ayrıntıyı atladım. BeElektronik mi Bilgisayar mı diye düşünürken; aslında ailem ve öğretmenlerim ısrarla Tıp okumamı söylüyordu. Özellikle babam doktor olmamı çok istiyordu. Aslında kendimi onun yerine koyduğumda onu anlayabiliyorum. Sadece ilkokul okuyabilmiş bir köylüsün. Çocuklarını okutabilmek için çok çalışıyorsun. Kendinden kısıyorsun ve çocuklarının biri öğretmen biri mühendis biri de doktor oluyor. Ona göre bu harika bir şey. “Benim kızım doktor!” diyebilme duygusu harika olsa gerek, onun içinÇünkü sen ne kadar MIT Üniversitesi’nde Mühendislik okusan da; akrabalar, komşular soruyor tıp tutmuyor muydu hemşirelik yazsaydın bari şeklinde. Her ne kadar çok iyi Tıp Fakültelerine puanımın yettiğini ama benim istemediğimi söylesem de içinde bir burukluk oluyordu.

 Bu yıl ara tatilde köyüme gittiğimde bile babam “ Tıp okusaydın çok mutlu olurdum.” dedi ve buna çok üzüldüm. Babama “Ama ben mutlu olmayacaktım!” dedim. Sonuçta, bu benim hayatım, bu hayatı ben yaşayacağım

Mühendislik güyya erkek mesleğiymiş bana ne, ben de yapabilirim ve çok başarılı olabilirim. Doktorlar çok zenginmiş! İstemeden yaptığın bir şeyde asla başarılı olamazsın ki daha çok çalışma ve istekle mühendis olarak da yeterince hatta oldukça kazanabilirsin. Yeter ki pes etmeyin, çalışın! Benim daha çok çalışmamı sağlayan şey, hep, babamın “Okumazsan köye gelip çoban olursun!”  sözü oldu. Umarım sizin böyle bir motivasyon kaynağınız olmamıştır, olmaz. Sizi daha çok çalışmak için destekleyen / kamçılayan şey hayalleriniz olsun, hedefleriniz ve başarmak istediğiniz şeyler olsun. Bu sizin hayatınız ve hayatınızı değiştirmek sizin elinizde. Ben köyde bir çoban da olabilirdim ama burada karşınızda İTÜ Elektronik Haberleşme Mühendisliği öğrencisi olarak varım. Hayatınız için mücadele etmek ya da etmemek sizin kararınız.  

Elektronik ve Haberleşme Mühendisliği Programı’nda veri, ses ve video gibi bilgilerin işlenmesi, iletilmesi, algılanması, saklanması, bu işlevleri yerine getirecek elektronik düzen ve sistemlerin tasarımı, antenler ve elektromagnetik alan ve dalga kuramları ve uygulamaları, yarı iletken elektronik elemanların fiziği ve üretim teknolojileri ile uğraşan, hızla gelişen elektronik ve telekomünikasyon teknolojilerine ayak uyduracak bilgi birikimi ve bilimsel formasyona sahip mühendisler yetiştirilmektedir. Size bu tanımı yapınca, çok teknik geldi, eminim. Basitleştirirsek, Elektrik Elektronik Fakültesi elektrikle çalıştığını gördüğünüz her şeyde var. Benim Üniversitemde yani İTÜ’de EEF 3 ana bölüme ayrılıyor: Elektrik, elektronik ve haberleşme, kontrol ve otomasyon. Elektrik ve elektroniğin temel farkı voltaj seviyesidir. Elektrik yüksek gerilim, elektronik de düşük gerilim üzerine çalışır. Kontrol ve otomasyon genel olarak robotik bilim, otomatik sistemler üzerinedir. 

Henüz 1. sınıf olduğum için bölüm derslerinde yeterli bilgim yok ama buna rağmen yaptıklarımdan bahsedebilirim;

Örneğin, okulumuzda bulunan bir inovasyon laboratuvarına katıldım burada yürüyen bir robot yaptım, şu anda da kartlı kapı sistemi yapıyorum. RFID sistemiyle geçiş izni bulunan kart sahipleri giriş çıkış yapabiliyor ve içerde ne kadar kaldıkları, giriş çıkış saatleri gibi verileri depolayabiliyor, ayrıca izinsiz kişiler giremiyor. Aslında bu RFID sistemi her yerde kullanılan bir sistem. Toplu taşımalarda kullandığımız İstanbulkart bu şekilde çalışıyor, okula ve yurtlara giriş çıkış yaparken yine bu teknolojiyle çalışan okul kartları kullanıyoruz. Ayrıca farklı bir robot takımındayım, şu an Teknofest isimli bir yarışma için su altı robotu yapıyoruz. Seneye de Amerika’daki yarışmalara katılmayı, dereceyle dönmeyi amaçlıyoruz. Eğer sizin de yeni ürünler ortaya koymaya ilginiz varsa ya da en basitinden fiziği, matematiği seviyorsanız, bu alanı araştırmanızı ve üzerine düşünmenizi öneririm.  

Bir kadın olarak Elektronik & Haberleşme Mühendisi olmama gelirsek... Sayımız oldukça az, örneğin Su Altı Robot takımında 15 kişi içinde tek kadın benim. Diğer laboratuvarda ise yine 15 kişilik bir ekipte 3 kadınız. Peki, gerçekten, kadın olmamızın zor yönleri var mı kısmına gelirsek. Bence yok hatta daha ön planda oluyoruz. Erkeklerin yaptığı her şeyi biz de yapabiliriz, sonuçta bir fabrikaya girdiğimizde Mühendis olarak giriyoruz ve beyin gücüyle çalışıyoruz. Ben zeka açısından hiçbir fark göremiyorum aksine kadınlar daha düzenli, daha çalışkan oluyor. İlk başta garipseseniz de; kısa bir süre sonra çevrenizdeki insanların %90ının erkek olmasına alışıyorsunuz. Gelin, bu oranı %50 - %50 yapalım. Beni dinlediğiniz için teşekkürler. 😊  


Şimdi de sizlerle aslında yaşadığımız hiçbir zorluğun pes etmeye bahane olmadığını, azim ve sabırla çalışırsak sonunda muhakkak hak ettiğimiz başarıya ulaşabileceğimizi hikayesiyle bize gösteren Cerrahpaşa Tıp Fakültesi öğrencisi arkadaşım Menderes'in hikayesini paylaşmak istiyorum ;



Merhaba Arkadaşlar, Ben Menderes.

21 yaşındayım. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi öğrencisiyim. Doğma büyüme Vanlıyım. Annem ev hanımı, babamı sekiz yaşımdeyken kaybettim.Benim hikayem ve en büyük motivasyon kaynağım da burada başlıyor işte;

Sekiz yaşında babamı kaybettiğimde annemle bir başımıza kalmıştık. Annem korkuyordu. Korktuğunu, geceleri eve hırsız girmesin diye, evin önüne babamın eski ayakkabılarını bırakmasından anlıyordum. Her ne kadar bana belli etmemek için elinden geleni yapsa da anlıyordum. Bana, hep “Canın ne isterse bana söyle; ben buradayım. Asla hiçbir şeyini eksik etmeyeceğim.” diyordu. Gerçekten de elinden geleni yapıyordu ama elinden gelenler de kısıtlıydı. Annemin bundan sonraki tek gayesi benim okumam ve onun tabiriyle iyi bir insan olmamdı. Benim de bir gayem vardı.  Babama söz verdiğim gibi doktor olmak ve insanlara yardım edebilmek... 

Hayat şartlarımız zordu. Okuduğum okul, yaşadığım mahalle… Lise sınavları sonucunda okulumun birincisi olarak Van’da bir Anadolu Lisesi’ne yerleştim. Puanım daha iyi bir okula da yetiyordu ama ulaşım ücretinin bize göre çokluğu beni evimize daha yakın olan okula yönlendirmişti. Her şeye rağmen mutluydum. Ama hikayemizde aksiyon eksik olmuyor tabi. Liseye daha yeni adım atmışken Van’da önce Eylül’de sonra da Kasım’da iki büyük deprem yaşadık ve okulumuzda eğitime devam edemedik ve hayat karşıma yeni bir engel daha çıkarmıştı. Arkadaşlarımın çoğu il dışında eğitimlerine devam ettiler. 

Lise hayatım bir kabusla başladı ve bu maalesef üniversite sınav sonuçlarıma da yansıdı. Temelim pek iyi olmadığı için sınavda başarısız olmuş ve 120 binlerde bir sıralama elde etmiştim.

 Benim hedefim ise çok başkaydı ve önümüzdeki sene sınavlara yeniden hazırlanmaya karar verdim. Büyük bir gayretin ardından sıralamamı ancak 29 bine çekebildim.

Hedefim Akdeniz Üniversitesi Mimarlık mıydı? Hiç sanmıyorum. Hedefim  Tıp Fakültesiydi, iyi bir Hekim olabilmekti. Sadece annemin ve bana inanan iki öğretmenimin desteğiyle bir yılımı daha hayallerim uğruna sisteme kurban ettim.

 Sabah 8 gece 11 mesaisine başlamıştım. Binlerce soru çözüyor; öğretmenlerimin desteğiyle onlarca kaynak bitiriyordum. Konuları bu kez erkenden bitirmiş; son bir buçuk ay sadece deneme sınavı çözmeye ayırmıştım.

 YGSye girdim ve sadece 6 yanlış yaptım. Sonuç Türkiye 38.liği.

 LYS matematiğinde birçok kişi gibi ben de biraz zorlandım ve sıralama olarak biraz geriye düştüm. Ancak hedefime ulaşabilmem için yeterli başarı sıralamasını sağlayabilmiştim. 

Artık iyi bir Hekim adayıyım.

Bazı olumsuzluklar yaşadım, evet. Üstelik bunlar benim kontrolümde olan şeyler de değildi. Ancak her yorulduğumda, her düştüğümde motivasyon kaynaklarımdan güç aldımİyi bir insan, iyi bir Hekim olmalıydım. Değerlerime sarıldım. Pes etseydim, vazgeçseydim, olumsuzluklar karşısında direnç gösteremeseydim bugün bir Hekim adayı olamayacaktım. Hayalime inandım, hedefime giden yolda olumsuzluklardan ilham aldım. 

Önce, koyduğunuz hedefe kendiniz inanın. İnancınızı kaybetmeyin. Siz, kendi hedefinize inandığınızda, başkaları da bu hedefinize ulaşacağınıza inanıyor ve sizi destekliyor. Her yorulduğunuzda, her düştüğünüzde motivasyon kaynaklarınıza ve değerleriniz sarılın. Onlar sizi güçlendirecektir

Hepinize yürekten başarılar diliyorum.  

Menderes.

Son olarak da sizlerle gelecekte meslektaşlarımdan biri olacak olan (ve bununla çok çok gurur duyduğum) Psikolog adayı çok değerli bir arkadaşımın, vazgeçmemenin ve her türlü olumsuz koşula rağmen son dakikaya kadar mücadele etmenin önemini vurguladığı ilham verici hikayesini paylaşmak istiyorum;

Gençler Merhaba, 

Bugün, burada, sizinle olduğum için çok heyecanlı ve mutluyum.  

İstanbul’da doğdum. Psikoloji bölümünde okuyorum. Bir Anadolu Lisesinden mezun oldum. Lise yıllarımın başında hırslı denilebilecek bir öğrenci değildim ve notlarım ise  ortalamaydı. Açıkçası, Fizik ve Kimya zorlandığım derslerdi. Ancak lise diploma puanım için onlardan da iyi notlar almam gerekiyordu. Edebiyat ve Matematik ise en keyif aldığım derslerdi. 

10. sınıfın sonunda alan seçme vakti geldi. Çoğu arkadaşım sayısal seçecekti ve ben de sanki sayısalcı olmak zorundaymışım gibi hissetmeye başlamıştım. Ama farkındaydım, sayısal alana yönelik meslekler çok da benlik değildi.  Ben, daha çok insanlarla iletişim kurarak, onlarla iç içe olacak bir şeyler yapmak istediğimi biliyordum.  Bir öğretmenimin bana psikoloji kitapları önermesiyle birlikte okumak istediğim alanın bu olduğuna karar vermiştim. 

Alan seçimimde de çok kararlıydım. Ancak daha sonra matematik öğretmenim Türkçe-Matematik (TM) seçeceğimi duyunca çok şaşırdı ve bana yanlış yaptığımı söyledi. Bana sürekli TM seçmemem gerektiğini, çalışkan öğrencilerin sayısal okuması gerektiğini söylüyordu. Kendince haklı gerekçeleri olabilir ama ben her insanın kendisini daha güçlü ve yetenekli olduğunu deneyimlediği ve hissettiği alanlarda çalışmasının o insana başarı ve mutluluk getireceğine inanıyorum. 

Maalesef, ülkemizde de, “Başarılı öğrenciler, sayısal okumalı.” Gibi böyle genel geçer bir algı var.  Ben de bunu çok yaşadım.  Sayısalcıysan müthiş zekisin ve sayısal yapamıyorsan mecburen TM seçiyormuşsun gibi !

Benim ise Türkçe-Matematik (TM) seçme sebebim gelecek hayallerimin bu yönde olmasıydı. Önemli olan mutlu olabileceğim bir alanda çalışabilmemdi yoksa nasıl başarılı olabilirdim?

Bir de şöyle düşünelim: Siz mühendis olmak istiyorsunuz.Aileniz ya da başka bir yakınınızın sizi Tıp okumak için zorlaması ve bunun tek gerekçesi olarak Tıp okuduğunuzda daha büyük paralar kazanacağınızı söylemeniz sonucu sonucu Tıp alanına yönelirseniz ne kadar başarılı bir Hekim olabilirsiniz? Para, hayatta belli bir yaşam doyumuna ulaşmanız için gerekli ama mutlu olmanız için yeterli değil ki! O yüzden size bir arkadaşınız olarak önerim, hayallerinizi ve isteklerinizi ikinci plana atmayın. Öncelik sizin hayalleriniz olsun.  

Çevremdeki insanların Türkçe-Matematik (TM) hakkındaki tüm kötü eleştirilerine kulaklarımı kapadığım ve istediğim bir alanı seçtiğim için hiç pişman olmadım.

Birkaç sene önce hayatımda büyük değişiklikler oldu. Annem ve babam ayrıldı. Açıkçası, zor bir dönemdi. Senelerdir yaşadığım evimden ayrıldım. Çok zordu. Onların ayrılma süreci başladıktan çok kısa bir süre sonra okul başladı. Evdeki sıkıntılar ve üniversite sınavının daha o zamandan başlayan kaygısı beni çok yoruyordu.  Sonra düşündüm, çalışmaktan başka yapabileceğim bir şey var mıydı? Kendi kendime “Alanını seçtin, hedefini koydun, ya başaracaksın ya da başaracaksın” dedim ve derslerime dört elle sarıldım. 

O sene bazı dershanelerin kapanması ve açık olan bazı  dershanelerin de  çok başarılı olmamasından dolayı dershaneye gitmedimBir eksikliğini de görmedim açıkçası. İnternette bir dünya konu anlatımlı ders videoları var; onlardan çok yararlandım.  Bence 11. sınıfta yapmanız gereken en iyi şey 11. sınıfı 11. sınıfta halletmek. Demek istediğim 11. sınıfı çok iyi öğrenmek. 11. sınıftan hiç eksik bırakmamak ki 12de yeni konuları öğrenmeye vakit ayırın.  11i 11'de halledin ki, geriye sadece iyice pekiştirmek kalsın.  

11. sınıfta çok net hedefler koydum kendime. Çok çalıştım. İlk kez bir şeyi bu kadar istedim herhalde hayatımda. Başarma çok istedim.Şimdi bakıyordum da, biraz da kendi hayatımdaki sıkıntılarımdan kaçma şeklimmiş odama kapanıp saatlerce ders çalışmak.

11. sınıfta 11’in konularını çok iyi öğrendim.  11’in sonlarına doğru YGS Matematik de çalışmaya başlamıştım. Bir diğer önemli nokta da şu ki anlamadığım konuların üstünde durmak. Bir yeri anlamadığımda mutlaka gidip öğretmenlerime sorardım. Yine mi anlamadım. Yine  sorardım. Bu gerçekten önemli bence. 

 12. sınıfa geçtiğimiz o yaz dershaneye kaydoldum ve dershane açılmadan önce yavaş yavaş kendim çalışmaya başladım. YGS Matematik konularının hepsinin üzerinden bir kere geçmiştim. Tabi eksiklerim vardı ama ben dershaneden önce kendime bir alt yapı oluşturmak istemiştim. Ayrıca kendimi eksik gördüğüm için biraz YGS Coğrafya da çalışıyordum.

 Dershane açıldı, sonrasında okul derken yoğun bir tempoya girdim. YGS’ye kadar YGS ve LYS beraber götürdüm. Denemelerim gayet iyi geliyordu. 40 binin  içinde olmak istiyordum ki sonrasında 10 bine çekebilmem kolay olsun..

 Neden 10 bin dersiniz?

Benim hayalim en başından beri belliydi, Psikoloji. İstediğim okul için de ilk 10 binde olmam gerekiyordu.

YGS’ye girdim. Sınav asla istediğim gibi geçmemişti. Matematik alanında normalde başarılı bir öğrenci olmama rağmen çok zorlanmıştım ve yapamadıkça panik olmuştum. Aslına baktığımızda Matematik o yıl diğer yıllara göre daha zordu ve çoğu arkadaşımın da aynı şekildeydi. yle bir durumda yapmak gereken en rahatlatıcı şey kendi  kendimize o an bu soruyu yapamayan başka öğrencilerin de olduğunu hatırlatmak bence. Yani, yalnız değiliz.

 Sınavdan “Ben sanırım bir sene daha hazırlanacağım” diye düşünerek çıktım.  Ama bırakmadım. Birkaç gün dinlendikten sonra çalışmalarıma devam ettim. Sonra YGS sonuçları açıklandı. Sıralamamı 100 binlerde beklerken 6o binlerde geldiğini görünce bir rahatlayıp ağlamaya başladım. Sonra ise, bu, benim hedefimden çok düşük diye üzülüp ağlamaya başladım. Bir iki gün yine pek ders çalışamadım.

 N’apıyordum ben, daha bitmemişti ki hiçbir şey. Daha LYS vardı. Bir iki gün içinde kendimi toparladım ve en sevdiğim derslere çalışarak başladım. Edebiyaçalışmak bana hiçbir zaman ders gibi gelmedi açıkçası. Edebiyat çalışmak daha çok dinlenmek gibiydi benim için.Edebiyat denemelerinde yanlışlarınızı öğrenmek çok önemli. Asla unutamam, en son çözdüğüm edebiyat denemesinde bir soru vardı. Çok zor bir Yazar-Eser sorusuydu.Bu çok zor nasıl bileyim demiştim. Sınavda böyle çıkar mı ki falan diye düşünmüştüm.Sonra o sorunun cevabını öğrendim o sorunun birebir aynısı sınavda önüme geldi.. Bu  sebeple edebiyatta çok soru görmek önemli. 

Bahar aylarında insan çok bunalıyor. Havalar ısınıyor, güneş açıyor, insanın çalışası kalmıyor biliyorum. Bir de yorgunluk çökmeye başlıyor yavaştan. Böyle anlarda kendinize hayalinizi hatırlatın. Çok mu bunaldınız? Çıkın biraz dolaşın ama sonra oturun ders çalışmaya devam edin. 

Benim de çok sıkıldığım anlar olurdu. Takardım kulaklıklarımı, biraz müzik dinlerdim. Sonra oturur ders çalışmaya devam ederdim. Unutmayın, vazgeçmeyenler kazanıyor!  

Sınav sonuçları açıklandığında ilk 10 binde olduğumu gördüm. Başarı sıralamamı, 6o binlerden 10binlere çekebilmiştim. Bu sonuca hem ben hem de ailem çok sevindi. 

Tabi sıralamam böyle gelince başladılar: “Acaba Hukuk mu yazsan?larBu sıralama ile pek çok yerde hukuk tutuyordu.Çevremdeki insanlar, “Hukuk daha iyi, boşver, Hukuk oku sen!” demeye başlamıştı.  Ya da “Özel üniversite yaz daha iyi!” Bunlar, çok can sıkıcıydı benim için. Çünkü; benim hedefim en başından Psikoloji'ydi.  Psikolojibana göre bir alandı. Çünkü, insanları dinlemeyi seviyorum, insanlarla  iyi empati kurabileceğimi düşünüyorum. Onlara destek olmak, kendilerini iyi hissettirmek istiyorum.

Sadece bu değil, Psikoloji gerçekten kapsamlı bir alan. Farklı alt alanları var. Ben Klinik Psikolog olmak istiyorum yani hastalıklarla ilgilenmek istiyorum. Ama Psikoloji bundan ibaret değil. Eğer Adli Psikolojide ilerlerseniz adliyelerde de çalışabilirsiniz. Endüstri alanında ilerlemek isterseniz, Halkla İlişkiler, Kurumsal İletişim, İnsan Kaynakları gibi alanlarda şirketlerde çalışabilirsiniz. Dilerseniz okullarda, üniversitelerde Psikolog olarak da çalışabilirsiniz. Çok fazla alt alanı var. Tüm bunlar, beni Psikoloji'ye yaklaştırdı.

Evet, ailemi de anlıyordum iyi bir geleceğim olsun istiyorlardı. Hukuk, onlara çok garanti geliyordu ama ben bu şekilde düşünmüyorum. Onları anlıyordum ama hak vermiyordum. “Bu çok garanti meslek, bu alanı seçersem ohooooo köşe olurum!” falan diye bir şey yok.O alanda başarılı olabilmenizin en önemli yolu bence o alanı sevmek. 

Yakın gelecek için hedeflerim, Klinik Psikoloji alanında yüksek lisans yapmak. Daha sonrasında gerekli eğitimlerimi tamamlayarak bir hastanede Klinik Psikolog olarak çalışmakBunun yanında kadın sığınma evlerinde gönüllü olmak da istiyorum. Annemden ve kendimden biliyorum. Sorunlarla dolu bir evlilikte bir kadının ve bir çocuğun nasıl hissetiğini. O yüzden, maddi imkanı olmayan insanlara da psikolojik anlamda destek olmak istiyorum. 

Özetle; bir hayaliniz olsun, çok isteyin, çok inanın, çok çalışın. Bir şeyi ne kadar isterseniz; çalışma azminiz o kadar oluyor. Hayatınızdaki zorluklar karşısında “mağdur”u oynamayın, güçlü durun, takılmayın onlara. Ben, sürekli sorunlarla dolu bir evde büyümüş bir arkadaşınız olarak söylüyorum. Ben yaptım, çok inandım, çok istedim, çok çalıştım.  Belki, ara sıra yoruldum ama yine toparlandım, devam ettim. Bu süreçte beni motive eden  şuydu, “Eğer herhangi biri yaptıysa, sen de yapabilirsin !” Ben yaptıysam siz de yaparsınız arkadaşlar! İnanmaktan ve çalışmaktan vazgeçmeyin.

Beni dinlediğiniz için teşekkür ederim. 


Evet arkadaşlar,
Şu anda ne hissediyorsunuz bilmiyorum ama ben böyle arkadaşlara sahip olduğum için kendimi çok şanslı hissediyor ve hepsiyle ayrı ayrı gurur duyuyorum.
Yukarıdaki hikayeleri daha önce birebir kendilerinden dinlemiş olsam da bu yazıyı hazırlarken defalarca kez kendime dönüp "gerçekten hayallerini gerçekleştirmek için önünde engeller olduğunu mu düşünüyorsun? " sorusunu sordum.

Başta tanışmamızı ve bu güzel etkinlikte ve daha pek çok etkinlikte bir araya gelmemizi sağlayan Çelikel Eğitim Vakfına, tüm gönüllü ve çalışanlarına, Behçet Canbaz Anadolu Lisesindeki konuşmamızı organize eden ve  bizlere sınava hazırlanan öğrencilere hikayelerimizi anlatma fırsatı veren mezun kıvılcımlarımızdan Nihat Yücel'e ve tabi ki de hikayelerini sizlerle de paylaşmama müsaade eden tüm konuşmacı arkadaşlarıma çok çok çok teşekkür ediyorum.

Yorumlarınızı ve sorularınızı seve seve arkadaşlarıma iletirim, aşağıdaki yorum kısmına ya da instagramdaki  ilgili postun altına yazabilirsiniz :)

Kendinize çok iyi bakın, bir sonraki yazıda görüşmek üzere :)))

NİSANUR EL



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

YURTTA KALACAKLAR İÇİN GEREKLİ EŞYALAR

Merhaba :) Sonunda şehir dışında okuyacak bir öğrencinin bilmesi gereken en önemli şeylerden olan "Yurt Valizinde Olması Gerekenler" yazısını yazabiliyorum.🙄 İnstagramdan  beni takip ediyorsanız belki biliyorsunuzdur, geçen hafta evde değildim, bu süreçte baya da uzun bir araba yolculuğu yaptım. Eve geldikten 2 gün sonra da İstanbul'a dönmem gerektiği için çok hızlı şekilde hazırlanmam gerekiyordu ve bu esnada mümkün olduğunca yanıma neler almam gerektiğini not etmeye çalıştım ki sizinle de buradan paylaşabileyim :) Eğer hâla üniversite valizinizi hazırlamadıysanız bu yazının yardımcı olabileceğini düşünüyorum. Hadi başlayalım o zamann💃 ⏩   Şahsi önerilerimi atlayıp doğrudan alınması gerekenler listesini okumak için yazının en sonuna gidebilirsiniz !  (Ama bence tamamını okuyun, çok güzel öneriler verdim çünkü 😂)⏪   1) KIYAFETLER ! "Tabi ki de yanımıza kıyafetlerimizi almamız lazım, bunu söylemene gerek mi var Nisa?" diyorsunuzdur eminim şu an

PSİKOLOJİ BÖLÜMÜNÜ NASIL KAZANDIM ?

Merhabaa 🙌 Beni instagramdan düzenli takip ediyor ve blogtaki yazılarımı okuyorsanız, geçen seneden beri üniversite sınavı&sınava hazırlık sürecim le ilgili bol bol paylaşım yaptığımı biliyorsunuzdur. Halihazırdaki paylaşımlarıma rağmen İnstagram'dan hala en çok gelen sorular  "Sınava Nasıl Çalıştın ? / Psikolojiyi Nasıl Kazandın ? " soruları. Bu nedenle, şu an da sınava hazırlananlar için bir kez daha sınava hazırlık sürecimle ilgili soruları yanıtlamak ve önemli gördüğüm noktaları ile " İstanbul Üniversitesi Psikoloji Bölümü "nü nasıl kazandığımı anlatmak istedim. Biliyorsunuz ki bu sene sınav sisteminde değişikliğe gidildi ve sizler ygs&lys formatından daha farklı bir sınav ile üniversiteye yerleşeceksiniz. Ben İstanbul Üniversitesi Psikoloji bölümüne ygs&lys sınavları ile yerleştiğim için bu yazıyı sınav sistemine pek girmeden, daha çok dersler üzerinde durarak yazmaya çalışacağım :) 🔼Bu yazımda diğerlerinden farklı olarak madde mad

PSİKOLOJİ BÖLÜMÜ MEZUNU NERELERDE ÇALIŞABİLİR ? / NE KADAR PARA KAZANABİLİR ?

Merhaba Herkesee 🙌🙌🙌 Aylardır yazmak istediğim ve sizin de en çok istediğiniz yazılardan birisi olan "Psikoloji mezunları nerelerde çalışabilir ? Ne kadar maaş alır ? " yazısını sonunda yazıyorum.💃 Bu konu çok merak edilen bir konu olmasının yanında maalesef net bilgiye kolay kolay ulaşılabilecek bir konu değil.Bunun sebebi de psikolojinin gerçekten çok geniş ve hemen hemen her alanla bağlantılı bir bilim dalı olması. Bence Psikoloji mezunu birinin nerelerde çalışabileceğinden önce "psikolojinin alt dallarını" şöyle bir hatırlayalım çünkü çalışma alanları doğrudan bununla ilgili. Psikolojinin Alt Dallarından Bazıları ; ➤Klinik Psikoloji ➤Gelişim Psikolojisi ➤Endüstri ve Örgüt Psikolojisi ➤Fizyolojik Psikoloji ➤Deneysel Psikoloji ➤Sosyal Psikoloji ➤Adli Psikoloji ➤Sağlık Psikolojisi ➤Trafik Psikolojisi ➤Spor Psikolojisi ... (Psikolojinin alt dallarıyla ilgili ayrıntılı bilgi için "PSİKOLOJİ BÖLÜMÜ HAKKINDA" isimli yazıma bakabilir