Merhaba :)
3 gün sonra inşallah İstanbul'a dönüyorum ve her seferinde olduğu gibi yine çok heyecanlıyım. Bu sene neler olacağı ile ilgili hiçbir fikrim yok, çok ciddi uzun vadeli planlarım yok ama biliyorum ki beni dönüştürecek, yepyeni kazanımlar elde etmemi sağlayacak bir sene olacak.
Artık "yeni" üniversiteli değilim, öyle hissetmiyorum kendimi. Üniversitenin ilk yılında pek çok bakımdan hala liseli gibi hissediyor, 18 sene boyunca alıştığım düzeni devam ettirmeye çalışıyordum. Henüz nasıl sorumluluk almam gerektiğini tam olarak bilmiyordum ve hala hastalandığımda hemen annemi arıyor, derse gidip gitmemek konusunda arkadaşlarımın fikirlerini alıyor, param biter bitmez telaşla aileme mesaj atıyordum. Ha, en önemlisini unuttum, her Allah'ın günü ailesi İstanbul'da yaşayan arkadaşlarıma özeniyor ve annemlere -sanki mümkünmüş gibi- "Ne olur İstanbul'a taşının!" diye yalvarıyordum.
İkinci seneye başladığımda ise biraz daha "üniversiteli" hissetmeye başladım. Artık hasta olduğumda hemen annemi arayıp ilgi istemiyor da kendi kendime halletmeye çalışıyordum. İlk kez kendi burslarımla para biriktirip yurt dışı tecrübesi elde etme cesaretini gösterdim ve 1 sene içersinde 3 farklı zamanda yalnızca kendi İngilizce'me, kendi iletişim kabiliyetime ve zekama güvenerek (başka şansım yoktu çünkü) bilmediğim ülkelere doğru yola çıktım. Katıldığım projelerde dünyanın onlarca ülkesinden arkadaş edindim, "insan" olmanın "ahlaklı,iyi" olmanın evrensel olduğunu gördüm. Yıllarca ön yargı ile yetiştirildiğim Ermeni bir insanın da 16 farklı milletten kişinin içinde en çok güveneceğim, zor durumda kaldığımda ilk yardım isteyeceğim insan olabileceğini ve verdiği hediyeyi aylarca yanımdan ayırmadan taşıyabilecek kadar sevebileceğimi gördüm. Kısacası eğer insan isterse sahip olduğu her türlü ön yargıyı kırabileceğini, kendi kendisini bambaşka bir insana dönüştürebileceğini gördüm.
Kısa sürede bu kadar çok insanla tanışınca arkadaşlıkla ilgili de birkaç fikir edindim elbette ki.
Mesela birisiyle gerçekten yakın arkadaş olabilmek için aynı dine mensup olmanın, aynı ana dili kullanmanın veya aynı ülkede yaşıyor olmanın "kolaylaştırıcı" ama zannettiğimiz kadar da mecbur olmadığını gördüm.
Gerçekten güvendiğim ve değer verdiğim insanların bazen benim değer verdiğim kadar bana değer veremediğini ya da beni çok mutlu eden bir durumun onları beni üzmek, bana zarar vermek isteyecekleri kadar kıskandırabileceğini gördüm.
Hiçbir insanla, durum ne olursa olsun "WhatsApp"tan ya da telefondan tartışmamam, ciddi bir konuşma yapmamam gerektiğini öğrendim. Karşımdaki kişi "beni yanlış anlamaz" diye düşündüğüm birisi olsa da, çok basit meselelerde bile yanlış anlaşılabileceğimi, her kim olursa olsun insanlarla aramda muhakkak görünmez bir duvar olması gerektiğini ve duygularımı hemen açık etmenin ileride dezavantaj olabileceğini öğrendim.
Dışarıya çıkmak, alışveriş yapmak, sinemaya gitmek hatta yemek yemek için bile yanımda her zaman birisinin olmayacağını aslında tüm bunların yalnızken yapıldığında da kendimi daha iyi tanımamı, eğlenceli vakit geçirmemi ve özgüven kazanmamı sağlayacak aktiviteler olabileceğini öğrendim.
Nefret ettiğim, "bir daha asla karşılaşmam, öldürsen aynı ortamda bulunmam" dediğim kişi ile dünyanın bir ucunda karşılaşabileceğimi, bir hafta içinde aramdaki tüm saçma problemleri çözmek zorunda kalabileceğimi gördüm.
Başlarda hiç "hayır" diyemedim, her çağıranın yanına gittim hatta gitmek istemiyorsam sırf "istemiyorum" diyemediğim için yalan bile söyledim ama yavaş yavaş "hayır" da diyebildim, bazen sırf karşımdaki üzülmesin diye yine diyemedim.
Zamanın çok hızlı geçtiğini, üniversitenin tek başına hiçbir işe yaramadığını, "aile terbiyesi" denen şeyin gerçekten var olduğunu ve yurt gibi, üniversite gibi ortamlarda usul usul kendini belli ettiğini gördüm.
Çok parası olmasına, üniversite bitirmesine ve her tatilini farklı bir ülkede geçirme lüksü olmasına rağmen hayatında bir defa bile herhangi bir gönüllülük faaliyetine katılmamış ve senelerce yalnızca kendisi için yaşamış insanlarla tanıştım, onlara şaşırdım,öyle olmak istemedim.
İnsanın iyi bir şey yaptığını düşünürken -belki de gerçekten iyi bir şey yaparken- çevresindeki insanlara farkında olmadan baskı yapabileceğini, onları istemedikleri şeylere zorlayabileceğini gördüm, rahatsız oldum.
Sosyal medyanın yalan olduğunu ve insanın iyi amaçla kullanmaya çalışırken bile birdenbire kendisini yalan bir dünyanın içerisinde bulabileceğini, onun kıyafeti ile bunu saçı ile öbürünün başarısı ile sürekli yarış halinde hissedebileceğini gördüm.
Sosyal medyada her gün birbirimize kalpli yorumlar attığımız arkadaşlarımla en son 5-6 sene önce karşı karşıya sohbet ettiğimizi, karşı karşıya gelsek de 10 dakikadan uzun süre paylaşacak bir şeyimizin olamayabileceğini gördüm.
İlk defa hiç tanımadığım insanlarla aynı evde yaşadım, aslında yıllarca ailemin bana söylediği "sen ev sorumluluğu alamazsın, o işler öyle kolay değil" sözlerinin doğru olmadığını, istediğim zaman yemek de yapabildiğimi, anlaşamadığım ama aynı ortamda bulunmak zorunda olduğum insanlarla anlaşmanın bir yolunu da bulabildiğimi gördüm.
Benden 10 yaş büyük olmasına rağmen şimdiye kadar hiçbir arkadaşımda hissedemediğim samimiyeti hissedebileceğim arkadaşlarım olabileceğini gördüm.
Senelerce görüştüğün, kardeş gibi büyüdüğün insanlarla saçma sebepler yüzünden artık aynı ortamda bile bulunmayacak seviyeye gelinebileceğini gördüm.
Bir topluluğun içinde farklı düşünen tek kişiyken bile kendi fikrimi paylaşabileceğimi, bunun aykırılık değil de özgürlük olabileceğini deneyimledim.
Çok şükür ki ben büyük acılar yaşamış, çok yakın aile bireylerini kaybetmiş, erken yaşta hayatın sorumluluğunu omuzlarına almak zorunda kalmış bir insan değilim. Allah kimseye böyle büyük acılar vermesin.
Ben aynı şekilde -tıpkı milyonlarca insan gibi- her istediği olmuş, hep inanılmaz başarılar elde etmiş, özgüveni zirvelerde, çok doğru arkadaşlıklar kurabilmiş, çok saygılı, çok becerikli bir insan da değilim.
Beni takip ediyorsanız amacımın hiçbir insanı yargılamak falan olmadığını da biliyorsunuzdur zaten.
Ben 20 yaşındayım ve yukarıda bahsettiğim her şey yalnızca son 2 senede deneyimlediğim ya da deneyimlediğimi düşündüğüm şeyler. Belki bazı insanlar için az bazı insanlar için fazla bazı insanlar için saçma ama bunlar oturup da "ben son 2 senede ne yaptım? ne öğrendim? diye düşündüğümde aklıma gelenler.
Aslında bu yazıyı farklı bir başlıkla açıp yazmaya başlamıştım ama birdenbire buna dönüştü demek ki asıl paylaşmak istediklerim bunlarmış. Silmeyeceğim, düzenlemeyeceğim. Belki olur da 40 yaşında açıp okur okur gülerim kendime. "Ohooo Nisa sen daha 20 yaşında bir şey deneyimledim, bir şey yaptım sanıp böyle yazılar yazmışsın, bir bilseydin daha başına gelecekleri, yiyeceğin kazıkları, tanışacağın insanları..." falan diyeceğim belki de.
Olsun, ben yazmış olayım.
Yazıyı da havalı bir şekilde bitirebilmek için son bir şey daha söyleyeyim dur;
20 senede öğrendiğim tüm şeylerin içinde en doğru olanının da "HER İŞTE BİR HAYIR VARDIR." sözü olduğunu ve bu sözü doğru şekilde anlayan insanın hayatının bile değişebileceğini öğrendim-gördüm-yaşadım.
Bence siz de unutmamaya çalışın.
Okuduğunuz, burada olduğunuz için hepinize çok teşekkür ederim. İyi ki varsınız :))
3 gün sonra inşallah İstanbul'a dönüyorum ve her seferinde olduğu gibi yine çok heyecanlıyım. Bu sene neler olacağı ile ilgili hiçbir fikrim yok, çok ciddi uzun vadeli planlarım yok ama biliyorum ki beni dönüştürecek, yepyeni kazanımlar elde etmemi sağlayacak bir sene olacak.
Artık "yeni" üniversiteli değilim, öyle hissetmiyorum kendimi. Üniversitenin ilk yılında pek çok bakımdan hala liseli gibi hissediyor, 18 sene boyunca alıştığım düzeni devam ettirmeye çalışıyordum. Henüz nasıl sorumluluk almam gerektiğini tam olarak bilmiyordum ve hala hastalandığımda hemen annemi arıyor, derse gidip gitmemek konusunda arkadaşlarımın fikirlerini alıyor, param biter bitmez telaşla aileme mesaj atıyordum. Ha, en önemlisini unuttum, her Allah'ın günü ailesi İstanbul'da yaşayan arkadaşlarıma özeniyor ve annemlere -sanki mümkünmüş gibi- "Ne olur İstanbul'a taşının!" diye yalvarıyordum.
İkinci seneye başladığımda ise biraz daha "üniversiteli" hissetmeye başladım. Artık hasta olduğumda hemen annemi arayıp ilgi istemiyor da kendi kendime halletmeye çalışıyordum. İlk kez kendi burslarımla para biriktirip yurt dışı tecrübesi elde etme cesaretini gösterdim ve 1 sene içersinde 3 farklı zamanda yalnızca kendi İngilizce'me, kendi iletişim kabiliyetime ve zekama güvenerek (başka şansım yoktu çünkü) bilmediğim ülkelere doğru yola çıktım. Katıldığım projelerde dünyanın onlarca ülkesinden arkadaş edindim, "insan" olmanın "ahlaklı,iyi" olmanın evrensel olduğunu gördüm. Yıllarca ön yargı ile yetiştirildiğim Ermeni bir insanın da 16 farklı milletten kişinin içinde en çok güveneceğim, zor durumda kaldığımda ilk yardım isteyeceğim insan olabileceğini ve verdiği hediyeyi aylarca yanımdan ayırmadan taşıyabilecek kadar sevebileceğimi gördüm. Kısacası eğer insan isterse sahip olduğu her türlü ön yargıyı kırabileceğini, kendi kendisini bambaşka bir insana dönüştürebileceğini gördüm.
Kısa sürede bu kadar çok insanla tanışınca arkadaşlıkla ilgili de birkaç fikir edindim elbette ki.
Mesela birisiyle gerçekten yakın arkadaş olabilmek için aynı dine mensup olmanın, aynı ana dili kullanmanın veya aynı ülkede yaşıyor olmanın "kolaylaştırıcı" ama zannettiğimiz kadar da mecbur olmadığını gördüm.
Gerçekten güvendiğim ve değer verdiğim insanların bazen benim değer verdiğim kadar bana değer veremediğini ya da beni çok mutlu eden bir durumun onları beni üzmek, bana zarar vermek isteyecekleri kadar kıskandırabileceğini gördüm.
Hiçbir insanla, durum ne olursa olsun "WhatsApp"tan ya da telefondan tartışmamam, ciddi bir konuşma yapmamam gerektiğini öğrendim. Karşımdaki kişi "beni yanlış anlamaz" diye düşündüğüm birisi olsa da, çok basit meselelerde bile yanlış anlaşılabileceğimi, her kim olursa olsun insanlarla aramda muhakkak görünmez bir duvar olması gerektiğini ve duygularımı hemen açık etmenin ileride dezavantaj olabileceğini öğrendim.
Dışarıya çıkmak, alışveriş yapmak, sinemaya gitmek hatta yemek yemek için bile yanımda her zaman birisinin olmayacağını aslında tüm bunların yalnızken yapıldığında da kendimi daha iyi tanımamı, eğlenceli vakit geçirmemi ve özgüven kazanmamı sağlayacak aktiviteler olabileceğini öğrendim.
Nefret ettiğim, "bir daha asla karşılaşmam, öldürsen aynı ortamda bulunmam" dediğim kişi ile dünyanın bir ucunda karşılaşabileceğimi, bir hafta içinde aramdaki tüm saçma problemleri çözmek zorunda kalabileceğimi gördüm.
Başlarda hiç "hayır" diyemedim, her çağıranın yanına gittim hatta gitmek istemiyorsam sırf "istemiyorum" diyemediğim için yalan bile söyledim ama yavaş yavaş "hayır" da diyebildim, bazen sırf karşımdaki üzülmesin diye yine diyemedim.
Zamanın çok hızlı geçtiğini, üniversitenin tek başına hiçbir işe yaramadığını, "aile terbiyesi" denen şeyin gerçekten var olduğunu ve yurt gibi, üniversite gibi ortamlarda usul usul kendini belli ettiğini gördüm.
Çok parası olmasına, üniversite bitirmesine ve her tatilini farklı bir ülkede geçirme lüksü olmasına rağmen hayatında bir defa bile herhangi bir gönüllülük faaliyetine katılmamış ve senelerce yalnızca kendisi için yaşamış insanlarla tanıştım, onlara şaşırdım,öyle olmak istemedim.
İnsanın iyi bir şey yaptığını düşünürken -belki de gerçekten iyi bir şey yaparken- çevresindeki insanlara farkında olmadan baskı yapabileceğini, onları istemedikleri şeylere zorlayabileceğini gördüm, rahatsız oldum.
Sosyal medyanın yalan olduğunu ve insanın iyi amaçla kullanmaya çalışırken bile birdenbire kendisini yalan bir dünyanın içerisinde bulabileceğini, onun kıyafeti ile bunu saçı ile öbürünün başarısı ile sürekli yarış halinde hissedebileceğini gördüm.
Sosyal medyada her gün birbirimize kalpli yorumlar attığımız arkadaşlarımla en son 5-6 sene önce karşı karşıya sohbet ettiğimizi, karşı karşıya gelsek de 10 dakikadan uzun süre paylaşacak bir şeyimizin olamayabileceğini gördüm.
İlk defa hiç tanımadığım insanlarla aynı evde yaşadım, aslında yıllarca ailemin bana söylediği "sen ev sorumluluğu alamazsın, o işler öyle kolay değil" sözlerinin doğru olmadığını, istediğim zaman yemek de yapabildiğimi, anlaşamadığım ama aynı ortamda bulunmak zorunda olduğum insanlarla anlaşmanın bir yolunu da bulabildiğimi gördüm.
Benden 10 yaş büyük olmasına rağmen şimdiye kadar hiçbir arkadaşımda hissedemediğim samimiyeti hissedebileceğim arkadaşlarım olabileceğini gördüm.
Senelerce görüştüğün, kardeş gibi büyüdüğün insanlarla saçma sebepler yüzünden artık aynı ortamda bile bulunmayacak seviyeye gelinebileceğini gördüm.
Bir topluluğun içinde farklı düşünen tek kişiyken bile kendi fikrimi paylaşabileceğimi, bunun aykırılık değil de özgürlük olabileceğini deneyimledim.
Çok şükür ki ben büyük acılar yaşamış, çok yakın aile bireylerini kaybetmiş, erken yaşta hayatın sorumluluğunu omuzlarına almak zorunda kalmış bir insan değilim. Allah kimseye böyle büyük acılar vermesin.
Ben aynı şekilde -tıpkı milyonlarca insan gibi- her istediği olmuş, hep inanılmaz başarılar elde etmiş, özgüveni zirvelerde, çok doğru arkadaşlıklar kurabilmiş, çok saygılı, çok becerikli bir insan da değilim.
Beni takip ediyorsanız amacımın hiçbir insanı yargılamak falan olmadığını da biliyorsunuzdur zaten.
Ben 20 yaşındayım ve yukarıda bahsettiğim her şey yalnızca son 2 senede deneyimlediğim ya da deneyimlediğimi düşündüğüm şeyler. Belki bazı insanlar için az bazı insanlar için fazla bazı insanlar için saçma ama bunlar oturup da "ben son 2 senede ne yaptım? ne öğrendim? diye düşündüğümde aklıma gelenler.
Aslında bu yazıyı farklı bir başlıkla açıp yazmaya başlamıştım ama birdenbire buna dönüştü demek ki asıl paylaşmak istediklerim bunlarmış. Silmeyeceğim, düzenlemeyeceğim. Belki olur da 40 yaşında açıp okur okur gülerim kendime. "Ohooo Nisa sen daha 20 yaşında bir şey deneyimledim, bir şey yaptım sanıp böyle yazılar yazmışsın, bir bilseydin daha başına gelecekleri, yiyeceğin kazıkları, tanışacağın insanları..." falan diyeceğim belki de.
Olsun, ben yazmış olayım.
Yazıyı da havalı bir şekilde bitirebilmek için son bir şey daha söyleyeyim dur;
20 senede öğrendiğim tüm şeylerin içinde en doğru olanının da "HER İŞTE BİR HAYIR VARDIR." sözü olduğunu ve bu sözü doğru şekilde anlayan insanın hayatının bile değişebileceğini öğrendim-gördüm-yaşadım.
Bence siz de unutmamaya çalışın.
Okuduğunuz, burada olduğunuz için hepinize çok teşekkür ederim. İyi ki varsınız :))
- Bana Ulaşmak İçin-
Yorumlar
Yorum Gönder