Merhabalar :)
Karantina sürecinin başından beri gerek derslerime yardımcı olması için gerek sürekli evde olduğum için geçmişe oranla daha sık ve düzenli kitap okumaya başladım.
Bu durumdan hiç mi hiç şikayetçi değilim, aksine uzun sürenin ardından yeniden düzenli kitap okuyor olmanın çok fazla yararını görüyorum. Ancak benim şöyle bir kötü özelliğim var: Okuduğum kitapları çok hızlı şekilde unutuyorum.
Kitapları unutma sebebim dikkatimin dağınık olması ya da yüzeysel okumam değil aslında, aksine her kitabımı altını çize çize, notlar ala ala okurum. Ancak kitabı ne kadar sevmiş olursam olayım bir süre sonra kitapla ilgili çok az şey hatırladığımı fark ediyorum. Ben de bu konuyu aşmak için ne yapsam diye düşünürken aklıma okuduğum kitaplardan, kitapların içindeki önemli/hoşuma giden kısımlardan burada bahsetmek geldi. İşte bu da okuduğum kitaplar hakkında sizinle paylaştığım ilk yazım :)
Bugün bahsedeceğim kitap Aylak Kitap'tan çıkan, Lucy Vincent'a ait ve F. Kenan Zaimoğlu'nun çevirdiği "Neden Aşık Oluyoruz?" kitabı.
Bu kitap, bir süre önce tamamen tesadüfi şekilde elime geçti ve derslerle boğuştuğum esnada biraz kafamı dağıtabileceğini düşünerek okumaya başladım.
Kitap, adı üzerinde aşık olmaktan, etrafımızda yüzlerce insan varken neden hepsine değil de bazılarına aşık olduğumuzdan... bahsediyor ve bunu son derece biyolojik temelli olarak yapıyor. İçerisinde sık sık aşık olmak konusunda yapılan bilimsel araştırmalara yer verilmiş ve okurken muhtemelen siz de kimini daha önce duyduğunuz kimini de ilk kez duyacağınız şaşırtıcı bazı gerçeklerle karşılaşacaksınız.
Kitabı okuyup bitirdikten sonra bende oluşan ilk düşünce "bu kadar otomatik ve biyolojik temelli bir şey olan aşkı bunca zaman ne kadar da büyütmüşüz be!" oldu. Çünkü okuduğunuzda siz de fark edeceksiniz, yazara göre (daha doğrusu yazarın yer verdiği araştırmalara göre) bir kişiyi toplum içerisinde görüp ondan etkilenmenizden tutun da kadınların ve erkeklerin belli olaylar karşısında belli tepkileri vermesine kadar her şey aslında hormonların ve biyolojik süreçlerin etkisi altında. Bunu öğrenmek de insana "o zaman birini kendine aşık etmeye ya da birini etkilemeye yönelik ortaya konan ekstra çaba ne kadar da gereksiz, senden etkilenecek olan insan bunu binlerce kişi arasından kendisi bile farkında olmadan, hormonlarının etkisi ile zaten yapar." diye düşündürtmüyor değil.
Kitabın çok samimi ve bana kalırsa eğlenceli bir üslubu var. Okurken yakın bir arkadaşımla bilimsel bir muhabbetin içerisindeymişim gibi hissettirdi ve bunu çok sevdim. Ayrıca yer yer, çiftlerin birbirine uygulayabileceği bazı testler de eklenmiş.
Kitapta enteresan bulduğum, daha doğrusu pek hoşlanmadığım kısımlardan birisi okurlara "taktikler" verilmesiydi. Bu çok sık yapılmamış ama yine bilimsel çalışmalara dayandırılarak okurlara şakayla karışık bazı "taktikler" verilmiş, bana çok doğru gelmedi açıkçası bu kadar genel ve sanki herkes için geçerli olmak zorundaymış gibi bir şeylerden bahsetmek. Ama yine de ciddiye alıp almamak okura bağlı elbette.
Eminim ki aşkın fizyolojisine, psikolojisine, sosyolojisine... yer veren çok daha bilimsel içerikli kitaplar vardır ama bana sorarsanız eğer, bu kitap elinize geçerse bir şans verebilirsiniz. Zaten çok kalın olmadığı için okuduktan sonra beğenmeseniz bile fazla zaman kaybetmiş olmazsınız :)
Şimdi sizinle kitabı okurken altını çizdiğim, sayfayı büktüğüm, post it yapıştırdığım... bazı kısımları paylaşacağım, belki böylelikle sizin de okumaya dair hevesiniz artar :)
Güzellik, erkekler tarafından çok önemli bir özellik olarak; gelir kaynakları kadınlar tarafından vazgeçilmez bir koz olarak kabul ediliyorsa da iki cins şu noktada hemfikirdir: Partnerler zeki de olmalıdır. Aslında çiftler aynı zamanda IQ seviyesi bakımından da birbirlerine benzer ve bu benzerlik diğer alanlarda olduğu gibi ikilinin ilişkilerinin başlangıcından beri mevcuttur (sayfa 60).
Yeni tanıştığımız biriyle her şeye beraber içten gülmemiz, bir kişiyle aynı fikir ve davranışlara sahip olma şansımızın çok yüksek olduğunu gösterir. Bu da söz konusu kişiyle uyum içinde ortak bir yaşam sürdürme şansımızı büyük ölçüde arttırır (sayfa 64).
İstatistiksel olarak, ilk görüşte aşk nispeten nadirdir ve bizler genellikle "tanışmaya" ayrılmış belirli bir zaman zarfında aşık oluruz. Bu durumda, daha çok "bilişsel" faktörleri harekete geçiririz: Zeka, mizah anlayışı, karşımızdakinin yaşam tarzı, zevkleri hakkında bilgiler, kişisel nitelikler vs... Yazılı bir kural olmasa da mantıksal olarak soru sorma süreci bir aydan fazla sürmemelidir. Sihir ilk haftalar içinde ortaya çıkmazsa sonra da görülmez. Bir ayın sonunda, beynimiz süreci tetiklemek için gerekli tüm bilgilere sahiptir; artık bilinmesi gereken başka bir şey kalmamıştır.
Aşık olduğumuz zaman bunu biliriz, hepsi bu. (sayfa 81)Aşk hali birçok serebral bölgede nöronların aktivitesini bozabildiği için bir uyuşturucu tarafından üretilebilen etkileri ortaya çıkarmaktadır. Bu etkiler o kadar beklenmediktir ki aşk eşsiz bir deneyim oluverir. (sayfa 81)
İnsanlarda aşkın süresi 18 ile 36 ay arası olarak tahmin edilmektedir. Klinik araştırmacılar bu süreyi bir çocuk dünyaya getirmek ve onu yetiştirmek için gerekli süreyle ilişkilendirir (sayfa 137).
Negatif duyguların seviyesi iki partnerde ne kadar az olursa, ilişkinin kalitesi de o kadar büyük olur. (sayfa 181)
Şimdiden keyifli okumalar :)
Nisanur El
DİĞER YAZILARIM
Siz de Rehberlik Görüşmeleri için randevu oluşturmak/bilgi almak için aşağıdaki formu doldurabilirsiniz:
RANDEVU OLUŞTUR
- Bana Ulaşmak İçin-
Bu kitabı ben de bir yerde görmüştüm. :)
YanıtlaSilAh, aslında ne kadar bilimsel temelli de olsa, şu gönül işlerini anlayabilenimiz var mı?